Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - Baskı Önizleme +- AccessTr.neT (https://accesstr.net) +-- Forum: AccessTr.neT Genel (https://accesstr.net/forum-accesstr-net-genel.html) +--- Forum: Serbest Bölge (https://accesstr.net/forum-serbest-bolge.html) +--- Konu Başlığı: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi (/konu-biraz-da-siir-access-access-nereye-kadar-di-mi.html) |
Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - Bilgisayarcı - 16/03/2009 Diyelim yağmura tutuldun bir gün Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek Öbür yanda güneş kendi keyfinde Ne de olsa yaz yağmuru Pırıl pırıl düşüyor damlalar Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın Dar attın kendini karşı evin sundurmasına İşte o evin kapısında bulacaksın beni Diyelim için çekti bir sabah vakti Erkenceden denize gireyim dedin Kulaç attıkça sen Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan Ege denizi bu efendi deniz Seslenmiyor Derken bi de dibe dalayım diyorsun İçine doğdu belki de İşte çil çil koşuşan balıklar Lapinalar gümüşler var ya Eylim eylim salınan yosunlar Onların arasında bulacaksın beni Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya Çakmak çakmak gözleri Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı Herkes orda sen de ordasın Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim Özgürlüğe mutluluğa doğru Her işin başında sevgi diyor Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili Bi de başını çeviriyorsun ki Yanında ben varım Can Yücel Cvp: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - tdsharun - 16/03/2009 Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir Azıcık okşasam sanki çocuktular Bir akşam korkudan gözleri sislenir. Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Hayır, sanmayın ki beni unuttular Hala ara sıra mektupları gelir. Gerçek değildiler birer umuttular Eski bir şarkı belki bir şiir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Yalnızlıklarımda elimden tuttular Uzak fısıltıları içimi ürpertir Sanki gökyüzünde birer buluttular Nereye kayboldular şimdi kim bilir Ne kadınlar sevdim zaten yoktular Böyle bir sevmek görülmemiştir Atilla İLHAN Cvp: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - Bilgisayarcı - 16/03/2009 --Arkamıza mod almışız tutmayın artık beni ... vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni değmez bu yangın yeri avuç açmaya değmez değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz değil mi ki ayaklar altında insan onuru o kızoğlankız erdem dağlara kaldırılmış ezilmiş, hor görülmüş elemeği, göznuru ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın değil mi ki kötüler kadı olmuş yemene vazgeçtim bu dünyadan dünyamdan geçtim ama seni yalnız komak var ya o koyuyor adama!... //orjinali //bıktım artık dünyadan ben kalıcı değilim. //gel gör ki ölüp gitsem, yalnız kalır sevgilim Can Baba ve shakespeare Çevirisi... saçak altına sığınmış göçmen kuşun kartanecikleri arasında düşen beyaz tüyünü de görebilmek işte sevmek Sunay Akın odunsuz bir sobanın yanında titreyen çocuğu görse yağmur gözyaşlarını odaya tavan arasındaki delikten usulca bırakır Sunay Akın Cvp: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - tdsharun - 17/03/2009 MUTLAK SEVECEKSİN Göğsünde vurup parçalanan kalbi, nihayet Bir saçları kan, gözleri keskin dişi çeldi. Artık bitecek ruhunu sarsan bu şeamet. Zira saçı kan; sevgilinin ismi eceldi... İçtin ecel zehrini sen kendi elinle Hala bu gönül hangi uzak gölgeyi bekler? Bak, haykırıyor “boştur ümitler” diye dinle, Zulmette keder besleyen gamlı köpekler. Bir dinle âdem ülkesinin ruhunu: yer, yer Davet ediyor bak seni binlerce kucaklar... Bir sır gibi, sevda gibi sessiz gezinenler Bir gün seni otlarda uzanmış bulacaklar... Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder... Cismin sana yetmez mi? çabuk kalbini sök ver! Yoktur öte âlemde de kurtulmaya bir yer! Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın... Ram ol bana, ruhun yeni bir âleme girsin... Yazmış kaderin: aşkıma ömrünce esirsin! Aklınla, şuurunla, hayalinle bilirsin. Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın... Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş; Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş. Gökten gelerek gönlüne rüzgâr gibi inmiş, Bir sır ki bu, ölsen bile asla açamazsın... Anlatması imkânsız olan öyle bir an ki, Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki... Bak emrediyor; Daldığın âlemden uyan ki, Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın... Hüseyin Nihal ATSIZ Geri Gelen Mektup Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi alevden? Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki birer parçasıdır senden İlahın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla, gönül mülkü düzelsin Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana, ey yirmi yılın taze baharı, Valsınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu! Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, Tek bendeki volkanları söndürse denizler... Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma “Kaabil”; İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil Sırretmeye elden seni bir perde olurdum. Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur. En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik... Hüseyin Nihal Atsız BEN SANA MECBURUM Ben sana mecburum bilemezsin Adını mıh gibi aklımda tutuyorum Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin İçimi seninle ısıtıyorum. Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu Ben sana mecburum sen yoksun. Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur Tutsak ustura ağzında yaşamaktan Kimi zaman ellerini kırar tutkusu Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından Hangi kapıyı çalsa kimi zaman Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor Eski zamanlardan bir cuma çalıyor Durup köşe başında deliksiz dinlesem Sana kullanılmamış bir gök getirsem Haftalar ellerimde ufalanıyor Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem Ben sana mecburum sen yoksun. Belki haziran da mavi benekli çocuksun Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin Kötü rüzgar saçlarını götürüyor Ne vakit bir yaşamak düşünsem Bu kurtlar sofrasında belki zor Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden Ne vakit bir yaşamak düşünsem Sus deyip adınla başlıyorum İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin Hayır başka türlü olmayacak Ben sana mecburum bilemezsin. Atilla İLHAN Bu şiir de benden gelsin... Gözlerin ve Sen Bir gözlerin var, geceden gece, Düşünmesi bile kutsal, yüceden yüce... İhtilal sabahı gibisin: Tahrip gücü yüksek!!! Değil kavuşmak, özlemek bile bir zevk... TDSHARUN Hadi bir şiirimi daha paylaşayım sizlerle... İzmir Hatırası Varlığında bahtiyardım, yokluğunda serseri, Mühür gözlüm, ne olur unutma beni... Düşerken gözlerimden son sevda damlası, Bir sen kalmalısın aklımda İzmir Hatırası!!! TDSHARUN Cvp: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - ozanakkaya - 17/03/2009 Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı” Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk. Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela... Hani tauna da zuldür bu rezil istila... Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına, Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ... Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz. Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram? Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam. Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer; Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi; “O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi. Asım’ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i... Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın? “Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab... Seni ancak ebediyetler eder istiab. “Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına; Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle; Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Mehmet Akif ERSOY Cvp: Biraz da Şiir. Access Access nereye kadar di mi - emturker - 17/03/2009 BEKLEYEN Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda, Ben, peşine düşmüş bir canavarım! İstersen dünyayı çağır imdada; Sen varsın dünyada, bir de ben varım! Seni korkutacak geçtiğin yollar, Arkandan gelecek hep ayak sesim. Sarıp vücudunu belirsiz kollar, Enseni yakacak ateş nefesim. Kimsesiz odanda kış geceleri, İçin ürperdiği demler beni an! De ki: Odur sarsan pencereleri, De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran! Göğsümden havaya kattığım zehir, Solduracak bir gül gibi ömrünü, Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir, Bana kalacaksın yine son günü. Ölürsün... Kapanır yollar geriye; Ben mezarla sırdaş olur, beklerim. Varılmaz hayale işaret diye, Toprağında bir taş olur, beklerim... NECİP FAZIL KISAKÜREK |