Her meslekte iyi ve kötü insan olacaktır. Yeter ki insanlığını yitirmemiş, merhamet duygusunu kaybetmemiş, suçlu da olsa karşısındakinin yasal hakları olduğunu bilen, suçunun kanunlar tarafından verilmesi için mücadele ettiğini bilen bir polis olun. Arkadaşlarınız hain kurşunlarla yanıbaşınızda da ölecektir, sonuçta sizin göreviniz kötüleri cezalandırmak değil, cezalandıracak olan merciilere teslim etmek. Zaten bununla ilgili hizmetiçi bir sürü eğitim verildiğini, insan hakları dersleri falan aldığınızı biliyorum. Ama sonuçta polisler de insandır, zayıf noktaları, zaafları vardır. Dostları vardır, yitirdikleri arkadaşları olur. Tüm bunlar polisi etkiler ve ellerindeki güç de "kontrolsuz güç" adını alır. Önemli olan mazlumu suçludan ayırmaktır, suçluyu da "mazlum"a dönüştürmemektir.
Sonuç olarak sizin gibi dürüst polisler olduğunu biliyorum, arkadaşım olduğunuz için mutluyum. Ama bir gün karakola düşersem polisten dost olmadığını da biliyorum))

Askerimiz de polisimiz de sonuçta sen, ben, komşumuz gibi sosyal bir hayata sahip normal insanlar. Bu hayat şartlarında kendi dertleri yetmez gibi senin - benim derdimle uğraşırken onların da çocuklarının "baba kitap-kurs parası", hanımlarının "bey çarşı-pazar parası" diye istekleri karşısında, hayatın yükü altında ezildiğini unutmayın. El insaf (!) diyorum. 3-5 kendini bilmez yüzünden tüm bu insanlardan damgalı olarak bahsedilmesini kınıyorum.

selamlar.

Bir operasyondan diğerine koşan, 3-4 gün ev yüzü görmeyen, tam eve gideceğim derken aniden hassas (elçilik önü nöbet) görevinin olduğunu öğrenen, 3. lig maçında dahi stada maçın başlamasından 5 saat önce gelen ve maç bittikten 5 saat sonra stadtan ayrılan, kar kış demeden stad önünde açık alanda 12 saat görev yapıpta saat gece yarısını bulduğunda (son otobüslerde gittiğinde) çıkış emri verilen evine nasıl ulaşacağının kara kara düşünen, yorgunluktan çoğu zaman otobüste uyuklayan, her gösteride göstericilerden taş yiyen, sanıldığının aksine birer gazından kendisi de nasiplenen, tenekeden yapılmış elçilik önü barakalarında nöbet sırasından barakanın çatısından sızan yağmurdan korunmak için kendine gazeteden şapka yapmak zorunda kalan, önünde beklediği elçilikten 1 bardak su dahi içemeyen ve en ufak saldırıda dışar da bırakılan, bununla birlikte görev yerini terk etmesi yasak olduğu halde affınıza sığınarak 12 saat boyunca tuvalete çıkmaması beklenen (ki elçilik önünde bulunan barakalarda tuvalet yoktur), okul hademesinin dahi ek görev ücreti almış olduğu ÖSYM sınavlarında sınav yerine tüm görevlileren önce gelip tüm görevlilerden sonra görevi sona erdiği halde bu görev için hiç bir ek ücret alamayan, karakola getirilen bir tinerciye dahi savcının "polis seni dövdümü" diye sorması sonucunda soruşturma geçirme ihtimali bulunan kişidir polis

kurallar konur neden vatandaş çiğnesin diye kurallar uygulanacak olur bir gün karakola düşersem polisten dost olmadığını da biliyorum denir vatandaş kuralla riayet etse polise ne gerek var kabahati kendimizde aramayız günah keçisi varya suçlu hazır POLİS amca. Daha çocuğunu seni polise veririm diyerek tehditle çocuğunu polisten korkutan başka millet var mıdır bizim gibi okumuş aileler cahil polise verir

Vatandaş polisten hem korkacak, hemde saygı gösterecek.Korkusu dayak değil sağlam ceza kanunları olacak.SUÇ=CEZA sabit ve Net olacak, içinde boşluk olmayacak.Saygı ise; yaptığı işin zorluğu karşısında ki davranış şekli olacak.

Ceza kanunların karşısında; Vekilin oğlu ile sığır çobanının oğlu aynı olacak.Ya da vekil oğlu direk sığır çobanı olacak.(Sığır Çobanlarından Özür diliyorum)

Rahmetli İnönü'nün dediği gibi;

Bir memlekette namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça,o memleket için kurtuluş yok.

Kim açtı bu konuyu şimdi ! Neyse bana müsade.